25 Mayıs 2008 Pazar

aYkIrI dÜşLeR


Venüs ün ışıkları başımda taşıdığım
s e n i n l e
yum gözlerini
b e k l e aykırı düşler sunacağım gecelerine
değişim yapacak eskiyen günler
-II- ölüm zor gelmeyecek
yas bile tutulmayacak
bir parça senden
bir parça benden
bir dal tomurcuğu umut
göz, göz ışıklarında güneşin
ellerinde sevinç renkli şaşkınlık
çocuk nidaları dudaklarında
tanımsız coşku
gökkuşağı düşecek ellerine
bırak, karışsın tenine kadim gerçek
yum gözlerini ve
d i n l e
-III -
tınısı sesimin aşktır, göklerin ezgileri dilimde
otayacağım tüm acıların dinecek
yaprakların çoğalacak yüreğinde
sözüm göğsünde al tomurcuk
e l l e r i n d e n
gün ışığı tadacağım
en güzel uykulara durdum bu gece
doğmayacak çocuklarımız
ölümü bilmesin diye
-IV -
s e v d i k ç e
adem in bahçesinde
çiçeklerden
ç o ğ a l a c a ğ ı z
kirli yüzünden uzak dünya nın
ayışığı öpecek ellerimizden
bir senden, bir benden
gözbebeklerinden...
*************
************
Güzin Eye Dündar

21 Mayıs 2008 Çarşamba

SOBEEEEEEEEE

Sevgili arkadaşım Narish tarafından sobelenmişim :)

Hemen cevaplayalım değilmi? :)

A: Ailem...

B: Babam(evimizin direği )

C: Canım (annem o benim meleğim)

Ç: Çocuklarım(yaşamımın en büyük armağanları bana)

D: Dua

E: Emine'm(ilk göz ağrım,canım kızım)

F: Fedakarlık

G: Gökkuşağı (çok seviyorum,doğa harikası)

I: Iskalamak(hayatta bişeyi ıskalamaya gelmiyor :PpP )

İ:İstekler

J: Jülide (arkadaşım)

K: Kitaplar (çok seviyorum ama okuyamıyorum eskisi gibi :( )

L: Limon (çok severim)

M: Mutluluk (herkes yakalar umarım)

N: Nostaljim.org (Sanaldaki evim)

O: Oğuz'um (canım oğluşum)

Ö: Özlem (sevdiklerime hep özlem içindeyim,ah gurbett :( )

P: Para ,para,para :P

R: Radyo (nostaljim.radyo ilk dj lik yaptığım ve halende yapmakta olduğum evimin radyosu)

S: Sevgi (her insanda bulunması gereken eşsiz duygu)

Ş: Şarkı (çok severim)

T: Tatlı(onuda seviyorum ama uzak durmam lazım :( )

U: Uzak

Ü: Ümit (hep olsun inş.)

V: Vefa

Y: Yıllar (su gibi geçip gidiyor)

Z: Zaman


Evet umarım olmuştur :)
Şimdi bende eğer kabul ederse sevgili Akasyakokusu arkadaşımı ve sevgili yaşamınkıyısından arkadaşımı sobeliyorum...
Kolay gelsin :)

Mimlenmişim :)

canım dostum mukom beni mimlemiş,teşekkürler gülüm :)

Mimin konusu "hayatta saygı duyduğun üç kadın",

eş dost akraba anne abla olmayacak..

biraz uzun olacak ama

1.Halide Edip Adıvar


Halide Edip Adıvar'ın doğum yılı kimi kaynaklara göre 1884'tür. İstanbul'da dünyaya gelmiştir. Üsküdar Amerikan Kız Koleji'nde okudu. Orada Rıza Tevfik'den (Bölükbaşı) Fransız edebiyatı dersleri aldı ve Doğu'nun mistik edebiyatını dinledi. Koleji 1901'de bitirdi. 1908'de gazetelere yazmaya başladığı kadın haklarıyla ilgili yazılardan ötürü gericilerin düşmanlığını kazandı. 31 Mart Ayaklanması'nda bir süre için Mısır'a kaçmak zorunda kaldı.1909'dan sonra eğitim alanında görev alarak öğretmenlik, müfettişlik yaptı ve Balkan Savaşı yıllarında hastanelerde çalıştı. Bu çalışmalarona çeşitli kesimlerden insanları tanıma fırsatını verdi. 1919'da Sultanahmet Meydanı'nda, İzmir'in işgalini protesto mitinginde yaptığı etkili konuşmasıyla bilinen Adıvar 1920'de Anadolu'ya kaçarak Kurtuluş Savaşı'na katıldı. Önce onbaşı, sonra da üstçavuş rütbesi aldı. Savaşı izleyen yıllarda Cumhuriyet Halk Fırkası ve Atatürk ile siyasal görüş ayrılığına düştü. 1917'de evlendiği ikinci kocası Adnan Adıvar ile birlikte Türkiye'den ayrıldı. 1939'a kadar dış ülkelerde yaşadı. O yıllarda konferanslar vermek üzere Amerika'ya ve Mohandas Gandi tarafından Hindistan'a çağrıldı. 1939'da İstanbul'a döndü. 1940'ta İstanbul Üniversitesi'nde İngiliz Filolojisi Kürsüsü başkanı oldu, 1950'de Demokrat Parti listesinden bağımsız milletvekili seçildi. 1954'te istifa ederek evine çekilmiş ve 1964'te ölmüştür.


Yazarın, Seviye Talip (1910), Handan (1912) ve Son Eseri (1913) gibi ilk romanları aşk öyküleri anlatan romanlardır.Adıvar daha çok kişilerin iç dünyasına yönelir. Bu yapıtların önemli özelliğini, birbirine benzeyen ve ondan önceki Türk romanlarında bulunmayan kadın kahramanlarda aramak doğru olur. Yazarın asıl amacı kadın kahramanların kişiliklerini erkeklerin gözüyle değerlendirmek olduğu için, romanlarının anlatıcısı olarak bu kadınlara âşık erkekleri seçer ve fırtınalı bir aşk öyküsünü onların anı defterlerinden ya da mektuplarından anlatır.

Adıvar Yeni Turan adlı romanında (1912) yurt sorunlarına eğilir. II. Meşrutiyet döneminde geçen bu ütopik romanda, Yeni Turan adlı idealist bir partinin program ve çalışmalarını anlatırken yeni bir Türkiye'nin hangi sağlam temellere oturtulması gerektiği hakkında o zamanki görüşlerini açıklamak fırsatını bulur. Ateşten Gömlek (1922) ve Vurun Kahpeye (1923) romanlarında Kurtuluş Savaşı sırasında Anadolu'da tanık olduğu olayları, direnişleri, kahramanlıkları, ihanetleri anlatırken kendi gözlemlerinden yararlandığı için daha gerçekçidir. Bununla birlikte, bir aşk sorununun aşıldığı bu yapıtlarda da yüceltilmiş kadın kahraman yerini korur. Ancak şimdi, yine olağan dışı bu kadın, öncekiler gibi bireysel sorunlarla sarsılan kültürlü bir sanatçı olarak değil, milli dava peşinde erdemlerini kanıtlayan ya da Anadolu'da düşmana karşı savaşan bir yurtsever olarak çıkar karşımıza.

Adıvar'ın en ünlü romanı Sinekli Bakkal'dır(1936).Bu romanda ileri bir adım attığını, yeni bir aşamaya vardığını görürüz. İlk romanlarının olay örgüsü bir iki kişi arasındaki bireysel ilişkilere bağlı olarak gelişirken, II. Abdülhamid dönemindeki Türk toplumunun panoramik bir tablosunu sergileyen Sinekli Bakkal'ın olay örgüsü siyasal, düşsel, toplumsal sorunlarla örülmüş olarak gelişir. Romanın okuru en çok çeken yönü de fakir kenar mahallesi, zengin konakları ve saray çevresiyle II. Abdülhamid zamanının İstanbul'u anlatmasıdır. 1943'te CHP Ödülü'nü alan Sinekli Bakkal Türkiye'de en çok baskı yapan roman olmuştur. Sinekli Bakkal'ı izleyen romanların ise yazarın ününe katkıda bulunacak nitelikte oldukları söylenemez.
Adıvar çeşitli alanlarda etkinlik göstermiş, siyasal ve toplumsal konularda da hem Türkçe, hem İngilizce kitaplar yazmış, İngilizce'den Türkçe'ye çeviriler yapmıştır. Zamanının dış ülkelerde en çok tanınan Türk yazarı olmuştur. Yapıtlarından kimileri İngiliz, Fransız, Alman, Rus, Macar, Fin, Urdu, Sırp, Portekiz dillerine çevrilmiştir.



2.Afife Jale


Tiyatronun Ilk Müslüman Kadin Oyuncusu.Afife Jale Kimdir?Afife, orta halli bir ailenin kizi olarak 1902 yilinda Istanbul'un Kadiköy semtinde dünyaya geldi. 10 Kasim 1918 günü Darülbedayi'ye talebe olarak kabul olunan Beyza, Refika, Behire ve Memduha adli bes kizdan biriydi. Afife ve Refika hariç öteki kizlar daha fazla dayanamamis ve "nasilsa sahneye çikamayacaklari" gerekçesiyle tiyatroyu birakmislardi. Ayni yilin 18 Aralik günü Refika tiyatronun süflör, Afife de "mülazim artistlik" (stajyer oyuncu) kadrolarina alinmislardi.

Afife bir yil süreyle bütün provalara devam etti, ama bir türlü sahneye çikamadi. Öte yandan Refika, sahne gerisinde görev alan ilk müslüman Türk kadini oldu. 1919 yilinin 13 Nisan gecesi premier'i yapilacak olan, Hüseyin Suat'in "Yamalar" adli oyununda, Emel rolü, Eliza Binemeciyan'in Paris'e gitmesiyle ortada kaldi. Darülbedayi yöneticileri ister istemez rolü Afife'ye oynatma karari verdiler.

Böylelikle Afife, 22 Nisan gecesi, Kadiköy'deki Apollon Sinemasi'nda (sonraki Hale, simdiki Reks) Emel rolünü oynayarak sahneye çikan ilk müslüman Türk kadini oldu. O gece tiyatroya gelen zaptiyeler, yöneticilere bir uyarida bulundularsa da genç sanatçi bir hafta sonra da "Tatli Sir" oyununda yeniden sahneye çikti.

Sanatçi polis tarafindan tutuklanmak istenince, Kinar Hanim tarafindan arka bahçeye kaçirilarak polislerin elinden zor kurtuldu. Üçüncü piyesi olan "Odalik" oynanirken polis tiyatroyu basti. Afife bu kez de makine dairesinden kaçirildi. 1921'de dahiliye nezaretinin bir buyrugu ile belediye 27 Subat günü 204 sayili bildiriyi Darülbedayi Yönetim Kurulu'na gönderdi. Bildiride müslüman kadinlarin kesinlikle sahneye çikamayacaklari yazilmisti.

Bu bildiri üzerine Afife, tiyatronun kadrosundan çikarildi. Tiyatrosuz kalmasi Afife'nin zaten zayif olan sinirlerini alt üst etmis, kaçisi haplarda ve uyusturucularda bulmaya baslamisti. Sonradan asik oldugu bir doktorun, yaptigi igneler de onda bir aliskanlik baslatmisti. Ortalik biraz durulunca, birkaç yil sonra Burhanettin Tepsi Kumpanyasi ile Anadolu'da turneye çikmis, yeni tiyatro toplulugu ile Kadiköy'de oynamis, daha sonra da Fikret Sadi'nin Milli Sahne'siyle çesitli kentlerde temsiller vermisti. Zaten 1923'ten sonra Türk Kadinlari Atatürk'ün emriyle sahneye çikmaya baslamisti. Gün geçtikçe bozulan sagligi ve uyusturucu aliskanligi, tiyatroyu ister istemez birakmasina neden oldu. Bu onu büsbütün çileden çikardi. 1928 yilinda bir arkadasiyla, Kusdili çayirinda Hafiz Burhan'in bir konserine gitmis, orada sanatçiya tamburuyla eslik eden Selahattin Pinar'la tanismisti. Kisa bir sürede Pinar, genç kadina deliler gibi asik oldu. 1929 yilinda evlendiler ve Selahattin Pinar "Nereden Sevdim O Zalim Kadini" gibi birçok ölümsüz sarkisini onun için besteledi. Bir süre sonra, Pinar karisinin morfin bagimliligi ile basa çikamamaya basladi. Tiyatrodan uzak kalmak, sahneye çikamamak, Afife'yi mutsuz kiliyor, kurtulusu yalniz "igne"de buluyordu, 1935 yilinda bosandilar. Bundan sonra Afife içine düstügü girdaba büsbütün batarak sefalet içinde sürünmeye basladi. Darülbedayi'deki dostlarinin yardimiyla, Bakirköy Akil Hastanesi'ne yatirildi ve 1941 yilinin 24 Temmuz günü kimsesiz bir halde yasama veda etti.

Tiyatronun ve devrinin bu büyük fedaisi böylece sessiz sedasiz yok olup gitti. Uzun yillar onun adini bile anan olmadi.


3.Nene Hatun (1857 - 1955)


Nene Hatun, Erzurum'da dogdu. 98 yil Erzurum'da yasadiktan sonra yine Erzurum'da, zatürre hastaligindan hayata vedâ etti. Ölümünden üç ay önce Türk Kadinlar Birligi tarafindan ANNELER ANNESI seçilmisti.

Tarihimizde 93 Harbi olarak anilan 1877 - 1878 Osmanli - Rus Savasi sirasinda, Erzurum'daki Aziziye Tabyasi'nin savunulmasinda kahramanca çalisti. Adini bu sekilde tarihe yazdirdi. Mücâdeleye, küçük yastaki oglunu ve kizini evde birakarak katilmisti. O siralarda 20 yaslarinda genç bir gelindi.

7 Kasim 1877 gününün gece yarisinda, bölge halkindan olan Osmanli vatandasi Ermeni çeteleri Erzurum'un Aziziye Tabyasi'na girmeyi basarmislardi. Tabyayi koruyan Türk askerlerini öldürdüler. Arkadan gelen Rus askerleri, hiçbir mukavemetle karsilasmaksizin tabyayi ele geçirdiler. Baskindan yarali olarak kurtulmayi basaran bir er, sehir merkezine ulasip kara haberi Erzurum'lulara ulastirdi. Sabah ezanindan hemen sonra minârelerden sehir halkina duyuru yapildi. "Moskof askeri Aziziye Tabyasi'ni ele geçirdi." Bu haber, Erzurum halki tarafindan, vatan savunmasi için emir telakki edildi. Silâhi olan silâhini, olmayanlar; balta, tirpan, kazma, kürek, sopa ve taslari ellerine alarak Tabya'ya dogru kosmaya basladi. Kadin - erkek tüm Erzurum halki yollara dökülmüstü. Kosanlar arasinda, erkegi cephede çarpisan bir tâze gelin de vardi. Agabeyi bir gün önce cepheden yarali olarak gelmis ve kollarinda can vermisti . Üç aylik bebegini emzirmis, "Seni bana Allah verdi. Ben de O'na emânet ediyorum." Diyerek vedâlastiktan sonra birkaç saat önce ölen agabeyinin kasaturasini alarak sokaga firlamisti.

Erzurumlular, ölüme gittiklerini bildikleri halde, Aziziye Tabyasi'na dogru kosuyordu. Tabyaya yerlesmis olan Rus askerleri, gelenlere yaylim atesi açti. Ön siradakiler o anda sehit oldular. Arkadakiler, geri çekilmek yerine daha bir kararli ve hizli olarak ileri atildilar. Demir kapilar kirilip içeri girildi. Bogaz bogaza bir savas basladi. Mükemmel silâhlarla donanmis Moskof ordusu, baltali - tirpanli, tasli - sopali egitimsiz halk karsisinda ancak yarim saat tutunabildi. 2300 Moskof öldürülüp, Tabya geri alindi. Türkler, 1000 kadar sehit vermislerdi.


Hemen yaralilarin tedâvisine baslandi. Nene Hâtun da yaralilar arasindaydi. Fakat o yarasina aldirmiyor, evindeki bebegini unutmus, diger yaralilarin kanini durdurabilmek, yaralarini sarmak için çirpiniyordu. Nene Hâtun böyle bir ortamda tanindi ve saygi ile sevildi.

O'nun, vatan için gece baslayan mücâdelesi, tüm düsman Erzurum'dan kovuluncaya kadar devam etti. Erzurum'un her karis topraginda cephâne tasiyarak, yaralilara hemsirelik yaparak, yemek pisirerek, su dagitarak, hizmetten hizmete kosarak destanlasti. Gazi Ahmet Muhtar Pasa'nin zaferinde Nene Hâtun'un ve O'nun vatan askini paylasan sivil insanlarin da payi vardi.


Savastan sonra da Nene Hâtun, destan kahramanlarina yarasir bir asâletle yasadi. Kendisini ziyâret eden NATO'da görevli Amerika'li subayin bir sorusuna: "O zaman vazifemi yapmistim. Bu gün de ilerlemis yasima ragmen ayni hizmeti, daha mükemmeliyle yapacak güç ve heyecana sahibim." cevabini vermisti.

İntikam yemini etti !!Nene Hatun yıllar sonra gazetecilere, Ruslar'a karşı yaptıkları mücadeleyi şöyle anlatmıştı: '...Ağabeyim Hasan cepheden ağır yaralı olarak bir gece önce eve gelmişti. Bir yandan ona bakarken, bir yandan da 3 aylık çocuğumu emziriyordum. Kardeşim o gece kollarımın arasında öldü. Sabaha karşı minarelerden 'Moskof Aziziye'ye girdi' diye haykırışlar başlayınca, kardeşimin alnını öpüp, 'Seni öldüreni öldüreceğim' diye and içtim. Yavrumu Allah'a emanet ettikten sonra, ağabeyimin tüfengini ve satırımı alıp dışarı fırladım. Sel gibi Aziziye'ye akıyorduk. Tabyanın mazgallarından düşman ölüm yağdırıyordu. Düşmanda iyi silah vardı, bizde de iman. İleri atıldım. Dadaşlar arasına karıştım. Satırım durmadan kalkıp iniyordu.'




Bende kabul edeceğine inandığım sevgili Şengül ve sevgili rumeysa yı 'i mimliyorum kolay gelsin arkadaşlar ... :)

17 Mayıs 2008 Cumartesi

Bazen


Çok çok teşekkür ederim sevgili mukom...
Bana sürprizoldu bu ve burdada paylaşmak istedim,
Seni sevdiğimi biliyorsun değil mi dostum...

15 Mayıs 2008 Perşembe

Oda takımı






Kızım için ördüğüm oda takımı..

köfteli ve havuçlu pirinç pilavı



malzemeler:
3 tane havuç,
istediğiniz kadar kıyma,(ben 250 gr kadar kullandım)
1 küçük soğan,
1 çay bardağı çiçek yağı,
2 su bardağı pilavlık pirinç,
4 su bardağı su(ister et suyu,isterseniz sadece su )
1 yemek kaşığı tereyağ,
tuz...

ilk olarak kıymanın içine soğanını doğrayıp tuz ve karabiberle yoğuralım ve yağda hafif kızartalım...
sonra küçük küçük doğradığımız havuçları yağla kavuralım,
sonra yıkadığımız pirinçleride koyup iyiğce kavuralım,4 bardak suyuda ekleyip pişmaya bırakalım,pişmesine yakın köfteleride koyalım,biraz demlenmeye bırakalım...
20 dk sonra karıştıralım...
afiyet olsun

10 Mayıs 2008 Cumartesi

Anneme...


Anneme...
Canım,bir tanem,herşeyim annem... O ;çocuklarımla eşdeğerdir,bana sevgiyi,saygıyı,hoşgörmeyi,kötülüğe bile iyilikle karşılık vermeyi öğreten canımdır... Annem nasıl anlatayım ki seni;sadece seni çok seviyorum ve keşke seninle daha çok zaman geçirme imkanım olsa diyorum.Bizim için çok üzüldün,çocukların için herşeyi gögüsledin,halada göğüslüyorsun. Sen bizler için kendinden,kişiliğinden ödün verdin,hep sustun susmayı tercih ettin.Keşke susmasaydın,keşke susmadan bizler için mücadele etseydin. Küçücük yaşında evlenip,kendini eşine daha sonrasında çocuklarına adadın,annem öyle isterdim ki;kendin içinde yaşamanı ama olmadı,olmuyor... Ne yazayım o kadar çok şey varki;ama hiç birini yazamıyorum... Seni seviyorum annem,senin için bir an düşünmeden canımı severek verebilirim ve seninde bizi çok ama çok sevdiğini biliyorum benim mis kokulu,melek huylu,iyilik timsali annem. Sen benim çocuklarımla birlikte yaşama sebebimsin... Allah'ım seni başımızdan eksik etmesin meleğim benim...
Bana Dünyada cenneti yaşatan iki kişiden birisin sen annem
Sen benim Cennetimsin...
*******
*******Esengül...******

Anneler Günümüz Kutlu Olsun...


Anne
Taş odalardan geçiyorsun
Dilinde güzden kalma bir hece
Bakışlarında hayatın anlamını taşıyan
Çocuk bahçesinin güllerini koruyan
******
******
Göğün kuyusundan umutlar çıkaran
Umutlarında kuşlar uçuran
Yokluğun yorgun onurunu
Varlığın onursuzluğuna değişmeyen
*****
*****
Şafak güneşiyle uyanan
Uyanışında çiçeklerle konuşan
Balkonun çiçek sepeti benzeri
Görenleri kıskandırır, tam yeri
******
******
Yüreğinin yufka dilini
Sözünün özünde saklayan
Bahane çiçeklerini açtırmayan
Sevgi sözümsün,emek yüzümsün, anne..
*****
******
Ahmet Uruk

6 Mayıs 2008 Salı

HATIRLARMISIN?




Hatırlar mısın
Gözgöze gelişimizi ilk defa
Bakışlarımızın çakmaklanışını
Bir akşam vakti, yakınlarda
Bir yerlerde bir şeylerin yanışını
Hatırlar mısın
Hatırlar mısın
İlk öptüğüm günü dudaklarından
Başımın dönmesini, tenimin tutuşmasını
Yıllar yılı kendi yatağında kaybolan
Nehrimin, denizine kavuşmasını
Hatırlar mısın
Hatırlar mısın
Ayrı ayrı yaşadığımız binlerce geceden ayrı
Bir geceyi, sabahsız, çılgın, dopdolu
Ve senin özleminle sımsıkı saran kolu
Hatırlar mısın
Hatırlar mısın
Ormanda dibe vuruşunu gün ışığının
Ağaçların ürperişini derinden
Başını omuzuma koyuşunu, dalgın
Sonra bir yangının başlayışını ellerinden
Hatırlar mısın
Hatırlar mısın
Kendimizden geçerek, alabildiğine
Birlikte gittiğimiz o yerleri
O ağaçlı yol, o serin kumsal, o meyhane
Ve güllerin ağlayışını bir akşam üzeri
Hatırlar mısın
Hatırlar mısın
Nasıl bir koşuydu o doludizgin
Ne kadar yoğu var etmiştik birlikte
O seven gönüllerimiz bir çift güvercin
Gibi nasıl kanat çırpmışlardı mavilikte
Hatırlar mısın
Hatırlar mısın
Gün boyu seninle çağlar aştığımızı
Bir yalan dünyada yalansız severek
Tanrıya yaklaşıp Tanrılaştığımızı
Söyle hatırlar mısın bir gün beni
Hatırlar mısın ?.........
Ümit Yaşar Oğuzcan

2 Mayıs 2008 Cuma

İrem Bahçesinde Buluşalım Biz Seninle


Güvercin ürkekliğimi terkettim sana uçarken
Keklik olup zarifce dokunmak istedim toprağa
Üveyik gibi hasreti visale dönüştürdüm düşlerimde
Gökyüzünün maviliğinde serinlemek istedim seninle
Bakışlarının derinliğine uçuşlar yaptım farketmesende
Dünyada kavuşmak harammış gerçekten sevenlere...
İREM BAHÇESİNDE buluşalım biz seninle...
**************************************
Adanmış bir ruhum ve sevda sözcüklerim var kalbimde
Vakitlerden geceyi; mevsimlerden baharı taşıyorum içimde
biliyorum ki; gece kavuşmanın gizemini taşıyor göğsünde
Bahar hiç bitmeyen tazeliğin adı oluyor aşkın harbinde
Ve sen ulaşılamayan
Mecnun oluyorsun küllenmiş şehrimde
Dünyada kavuşmak harammış gerçek sevgililere..
İREM BAHÇASİNDE buluşalım biz seninle...
****************************************
Çatlasın ümitsizlik adına ne varsa bu dünyada
Göz yaşlarımın rengi yok,sevdamın simgesi olmuş şeffaflığıyla
Davam adına yaşıyorum ,yüzsuyu dökmüyorum senden başkasına
Şikayet etmem asla sevgim için çektiğim sancılara
Dünyada hasret kuşları; ahrette dönüşürmüş vuslat turnalarına
Burada kavuşmak harammış gerçekten sevenlere...
İREM BAHÇESİNDE buluşalım biz seninle...
*****************************************
17.11. 07 / / PINAR ÖNALAN