22 Aralık 2010 Çarşamba

Gel Artık


Hadi gel, viran olmuş dağılmış kırılmış bu çocuk yüreğimi bayram yerine çevir,
Hadi gel,luna parktaki dönme dolaba bindirip uzaklaştır beni umutsuzluk diyarından,
Hadi gel,karanlık çöken yaşamıma güneş gibi doğmak için gel,
Hadi gel ,içimdeki gökkuşağının renkleri solmadan
Çocuk yüreğim yaşlanmadan,çok geç olmadan,umudum kaybolmadan
GEL NE OLUR GEL ARTIK GEL...
Esengül

Yine Yeniden

Uzunn bir aradan sonra herkese merhabalar,
blogumu çok ihmal ettim biliyorum ama biraz ara vermek istememden,birazda elimde olmayan sebeplerden verdiğim ara epey uzun sürdü...

Önce eşimin rahatsızlığı ,o biraz iyileşti tam rahatladık derken canım babamın hastalığı ve uzun süren hastane dönemi ameliyatlar falan,çok şükür biraz daha iyi oldu bende evime döndüm, döndüm ama aklım kaldı orada,şu gurbeti bu durumlarda hiç sevmiyorum,Mersin'e gitsem aklım burada buraya gelsem aklım orada neyse Allah beterinden korusun diyorum,burdan da tüm hasta yakınlarına gerçekten sabır hastalarımıza da acil şifalar diliyorum...

Çok zor şu hastane işleri ameliyatlar geçmeyen saatler "Allah kimseleri oralara düşürmesin oralarsızda yapmasın "diye boşa dememişler,
bir kaç günlük daha yoğunluğum var sonrasında inşallah daha sık blogumla ve siz arkadaşlarımla birlikte olacağım,arayan soran,mesaj bırakan merak eden tüm arkadaşlarıma sevgilerimi sunuyorum,Allaha emanetsiniz arkadaşlar...



http://www.nostaljim.org

canım sitemmm

28 Mart 2010 Pazar

Ödülüm


Sevgili arkadaşım tijeen' e bana bu ödülü verdiği için çokk teşekkür ediyorum,
ben uzun zamandır blogumla ilgilenemiyorum 1.kural 7 arkadaşıma vermem gerekiyormuş bu ödülü,ben tercih yapamayacağım arkadaşlar :)


ilk olarak tijeen arkadaşımın linkini vereyim :)

http://tijeence.blogspot.com/


sonra da kendimle ilgili 7 ilginç şey yazmam lazımmış,yazayım :)

1- tam bir kahvekoliğimdir(günde 4-5 fincana dek çıktığım bile olmuştur) :)
2-aklıma koyduğum bir şeyi nolursa olsun mutlaka yaparım :)
3-kedim bıdıkı çok seviyorum ve onun sayesinde sokaktaki kedileri bile seviyorum artık :)
4-gökkuşağına ve güneşe aşığımdır :)
5-şarkı söyleyerek stresimi atarım :)
6-hayata hep olumlu bakmaya çalışırım(bu sıralar pek başaramasam da) :)
7. en ilginç olan sa dostum,canım mukomla intten tanışıp yıllardır süren gerçeğe dönüşen dostluğumdur :) (onu hiç tanımadan gitmiştim izmit'e ve evinde kalmıştım hemde :))
evet kabul ediyorum deliyim biraz :))) )


Ödülü verdiğim arkadaşlarım ise :


Beni ziyaret eden yorum yazan yada sadece okuyup geçen tüm arkadaşlarıma gönderiyorum bu ödülü.
Hergününüz sevgiyle,dostlukla ve huzurla geçsin,hayatımızın her döneminde ihtiyacımız olan ödülümüz ve aldığımız ödül bu olsun,alınız ve kabul ediniz arkadaşlar...


www.nostaljim.org
bizim sitemiz işte :)))

20 Mart 2010 Cumartesi

Cam Yanaklı Çocuklar



Bir kediyi, bir de çocuğu hoplayıp zıplarken görmekten fena halde haz duyarım. Her ne kadar resim ve tasvirlerde sıcağa sığınmış uyuklayan kediler yer alsa da, ben hazzetmem uyuşuk kedilerden. Ve tabii çocuklar da...
Eskilerin, epey eskilerin ileride iş yapacak sağlam, girişken ve gözünü budaktan sakınmayan birey ararken, çocukların kafalarını sıfır numaraya vurup, kafadaki kırık sayısına göre seçim yaptıklarını duyduğumda yüzümde benzersiz bir mutluluk gülümsemesi belirmişti.

Yara demek deneyim demek değil miydi aslında? Ve her yara belki bir özgürleşme madalyasıydı.

Kediler özgür olmalı... Ve tabii çocuklar da...

Eski aristokrat evlerin mahzenlerinde saklanan kavanozlar vardır. Hani şu Hacı Abdullah türü lokantaların raf ve vitrinlerini süsleyen türden. Muhteşem bir şeffaflık ve içinde billur gibi bir sıvıda duran meyve ve sebzeler. Turşu yahut komposto olarak bekletilen bu cam kavanozlar nedense hep içimi burkar. Ve ne zaman yüzünü cama dayamış, sokağı seyreden bir çocuk görsem hep bu kavanozları hatırlarım. Bir çeşit mahpus hayatı gibi gelir bana o çocuğun yaşamı.

Çocukluğun turşusu kurulamıyor maalesef ve çocuktan kompostonun tadı pek hoş olmaz sanırım. Ezilir çocuk ruhu, camdan bölmelerin ardında, lakin ebeveyn onu tehlikelerden korumak için içeride tuttuğuna inanır. Koruma güdüsünün neden olduğu tutsaklık!

Bilumum tehlike işte; kötü arkadaş, kirli çevre, terleme, yorulma, sakatlanma vesaire... Ama atalarımız kafasındaki kırık sayısına göre belirlermiş çocukların geleceğini... Bu nedenle kafasında kırık izi olmaz yanağını cama dayamış çocukların. Gözlerinde ezik bir hüzün, yanakları cama dayalı bir şekilde buharlaştırana kadar camları bakarlar dışarı. Hayat oradadır; dışarıda; camın öte yanında... Durmaksızın akıp gider yollar, sokaklar, oyunları...

Kirli çocuklar görürler camdan yanaklı çocuklar... Terlemiş, düşüp dizini kanatmış, burnu akan... Anlamam çocuklarını camdan kafese hapseden anneleri; 'çimlere basmayınız' levhalarını koyan devletlûları anlamadığım gibi.

Ne münasebet çimlere basmamak! Çimler basılmak içindir, toprak üzerinde uzanmak!

Esasen beton yapılarla çimleri çevrelen zihinlere asmak lazım tüm uyarı levhalarını... Upuzun gökdelenlerle dilim dilim dilimlenmiş masmavi gökyüzünü, kuyunun içindeki kurbağa gibi hüzünle izleyen cam yanaklı çocuklar hep hüzünlendirir beni.

Bebekler henüz daha gözlerini bile açmadan el ve ağızlarıyla, yani dokunarak tanıyıp, zihinlerine tanımlarlarmış çevreyi. Minik bir bebeğin yakaladığı her şeyi ağzına götürmesi, onu yemek istemesinden değil, bu dokunarak tanıma sürecinin olağan reflekslerinden biriymiş.

Bu nedenle bir tek camı tanıyabiliyor cam yanaklı çocuklar. Yağmura dokunamıyor, çamura, çime, toprağa, arkadaşının dizine, topa ve daha bin çeşit şeye...

Oysa kediler dokunmalı ki, hayat denen o eşsiz mucizevi kaynağın neşesini hissetsin insanoğlu.

Ve çocuklar da...

Dokunmalı...

Ve çekmeli yanağını camlardan...

Kırıp camdan kafesin duvarlarını dışarıya çıkmalı mutlaka. Temas etmeli. Ve koşmalı hatta... Hoplayıp zıplamalı tıpkı kediler gibi. Düşmeli, kanamalı, canı yanmalı, iyileşmeli sonra, izler kalmalı küçük yaralanmalardan bacağında...Ve biz bu yaralara bakarak anlamalıyız hayatımızın anlamını.

İnsan yaşadığını ancak o zaman hissediyor zira!

Özgür olmalı çocuklar.

Ve tabii kediler de...


M. Nedim HAZAR

www.nostaljim.org



eee bizim sitemiz işte:))

25 Şubat 2010 Perşembe

5 Şubat 2010 Cuma

Hediye Ördüklerim...

Bunlar da son ördüğüm hediyelerim,güle güle iyi günlerde kullanın canlarım :)






www.nostaljim.org
eee bizim sitemiz işte :))

3 Şubat 2010 Çarşamba

**'...Kimseyi Beni Sevdiğin Gibi Sevme


Gittin demiyorum diyemiyorum ki hep ellerin bende
Saçlarımı tutuyor arkaya atıyorsun
Sensiz olamıyorum diyorsun
Aklımda hep sen varsın
Dudakların öpmelere hasret
Ellerim titriyor diyorsun yüreğim gibi
Seni sevmezsem
Sen yanımda olmalısın karşımda
Gözlerime bakmalısın
Sevdiğin ellerimi sevmelisin
Dudaklarımı çizmelisin masaya, duvara, elbisene, tenine
Gözlerimi vermeliyim gözlerinle buluşmalı gözbebeklerinde
Onlar da yanmalı bizim gibi
Yatağıma uzanmalısın sevmelere başlamalıyım seni gözlerimle
Seyretmeli İstanbul’u seyreder gibi gözlerim seni.
Akşamüzeri yemek yediğimiz yere gitmeliyiz
Yağmur yağmalı bu kez
Güneş yakmamalı tenimizi
Ağustoslar başkasının olsun
Biz nisanı alalım
Serinletsin yüzümüzü aşk gibi
Sen karşımda otur yine
Ellerimi tut, avuçlarının arasına al
Küçülsün ellerim avuçlarında
Ellerin sarsın beni gözlerin sevsin beni
Dudakların beni söylesin
Gözlerinde ölmeliyim sen aşk olmalısın
Sürekli anlatmalısın bir şeyler
Susamışlığım sana böyle gider
Bardağıma dudaklarını değdirmelisin
Dudağıma değdirir gibi
Tadını balda bulmalıyım
Su gibi sevmeliyim seni
Sen de beni şeker gibi
Şeker gibi erimeliyim çayında
Sözlerinle yakmalısın şiirlerinde dize dize
Şarkılar bestelenmeli bize
“Dünya Güzeli”
Sırılsıklam olmalıyız yağmura bakmadan aşktan
Evimize yürümeliyiz.
Sen benim yüreğimde kalan sevdamsın
Bırak da hep orada yansın
Ateş gibi, su gibi, güneş gibi, yeşil gibi, kırmızımsı sev beni
Bırakma beni odamda yatağımda yalnız
Sakın oralara gitme
Dudağına değmesin başkasının dudağı,
Başkasının saçlarını okşama
Bırak Allah aşkına
Ellerin sevmesin tutmasın beni tuttuğu gibi
Yemin etme onlara “tek seni sevdim” diye
Gözlerine bakma aşk dolu hiç
Seni de benim gibi sevmesin kimse
Sakın beni sevdiğin gibi sen de kimseyi sevme.

Perinur Olgun





www.nostaljim.org

eee bizim sitemiz işte :)))

23 Ocak 2010 Cumartesi

Şal-Bebbek Yeleği ve Bere...



Bu bereyi geçen Derya Baykal da izledim ve daha önce yaptığım pançoya takım yapıp Kars'a yolladım bebecik iyi günlerde giysin :)



Buda yeleğimiz efendim... :)






Buda güzel kızımın mankenliğinde motif matikle yaptığım şalım,herkesler yaptı ben yapmazsan kusur kalır dedim ve hemennnn yaptım ama bunuda hediye gönderdim,kızıma yeniden yapacağım malzemeleri hazır sadece yapılmayı bekliyorlar...
Evet işte böyle şimdi kaydedip postalayım değil mi ama :P

11 Ocak 2010 Pazartesi

Papağanlar



Bugün oğluşumla gittiğimiz pet shop taki devasa papaganların resimlerini çekip sizlerle paylaşmak istedim...


o kadar çok ses çıkarıyorlardı ve büyüklerdi ki,herkes resimlemek için,birbiriyle yarışıyordu neredeyse...

çok resim çekildiğini gören pet shop sahibi ise,hemen "resim çekenlerden 1 lira alıyoruz paraları göreyim lütfen "diyede espiri yaptı




www.nostaljim.org
eee bizim sitemiz işte :))

3 Ocak 2010 Pazar

Örgü Poşetliğim


Bunuda yine blogları gezerken görmüştüm örmek istedim,
kaynağını yazmak isterdim ama o kadar çok yerde var ki, bu model doğrusu kime ait bilemedim...

bir kızıma birde kendime ördüm :)
Hediyede ördüm ama resimlemedim,1 tanesi yeter diye düşünüyorum :)




www.nostaljim.org
eee bizim sitemiz işte :))

Oğlumun Kazağı



Anne illa siyah bir kazak ör diye tutturan oğluma ördüğüm siyah kazağı,
sadece saç örgüsü yaptım ama neden saç örgüsü yapmışım dümdüz olsaymış,
şimdi kremden başlayacağım,isteği doğrultusunda düz öreceğim,kandırırsam selanik modeli koyayım bari diyorum ama,neyse çok uzattım buyurun efendim :)




www.nostaljim.org
esengül

Bebek Pançosu


Hediye örmek için panço modelleri ararken,bloglarda bir arkadaşımın çok güzel tarif ettiği ve beğendiğim bu modeli başladım... Ayrıntılı tarini bu adreste bulabilirsiniz arkadaşlar...
http://pinardemir.blogcu.com/




www.nostaljim.org
eee bizim sitemiz işte :)))