17 Şubat 2011 Perşembe

Unutulmuş bir düşün artığıydı aşkımız


Yüzümün kandillerine dökülürdü nefesin
Aşkı ikiye bölerek sana yürürdüm
Anıların çürük köprülerini sular götürürdü
Hüsran hüznümün yokluğuna tutunurdu
Işıksız bir düşün odasında seni sarardım
Aşkla ilgili bütün resimleri yakardık
Ne zaman günaha uzansa bedenim
Ruhum aykırı restlerin masalarını dağıtırdı
İmkânsız korkuların uçkuru çözülürdü
Telaşlı bir gülüş üşürdü yanaklarımda
Yüzyıl ötelerden çağırırdın varlığımı
Açardın sonu olmayan özlemlerin yatağını
Aşınmış halatlarla dağlarına çıkardım
Sınardın sensizliğin siperinde sadakatimi
Ateşler sarardı sana sevdalı gövdemi
Mevsimlerin alası düşerdi gölgemize
Gözlerimin siperinde çocuklar bize bakardı
Elma savaşları başlardı işte o an
Anılar kavisli bir yolculuğa çıkardı
Kahkahamız yüzyıl ötelerden duyulurdu
Her sancımız fani bir çığlıktı saklandığımız
Ansız gelişlerin savaklarında seni beklerdim
Parmaklarımın kelepçelerine şavkın düşerdi
Ölümlü insanların mezarlıklarına çiçek ekerdik İ
lk karlar yağardı üşümüş şehirlerimize
Bir yudum çay olurdun kimsesizliğime
Evvel zaman ağrıların aşikâr koynunda üşürdüm
İşte o an yüreğimi ikiye bölen çizgim olurdun
Unutulmuş bir düşün artığıydı aşkımız
Giden gelmez dağlarından güneş hiç gitmezdi
Kanla doldurulmuş bir çanaktı gözlerin
Varlığının gül çehresinde seni izlerdim
Ne zaman seni özlesem içime bükülürdüm
Keşke’lerle kurulan tarumar istasyonlarda
Ben biçare olmazlığını düşünürdüm
Selahattin Yetgin

Hiç yorum yok: